18 Mayıs 2013 Cumartesi

Machinarium - Göz Atış


Machinarium, Amanita Design tarafından 2009 yılında PC, OS X, Linux, 2011 yılında iPad 2 ve BlackBerry sistemlerine, yapımın çok beğenilmesiyle 2012 yılında Android, Playstation 3 ve Vita konsollarına çıkış yapan Puzzle Adventure ve Point and Click tarzında macera oyunu.
Peki kim bu Amanita Design? Amanita Design Çek asıllı, daha önce web üstünden oynanan ve bir çok başarılı flash oyunun altına imza atan bir oyun yapımcısı. Machinariumdan önce yine Machinarium tarzına benzer Samorost gibi ilginç ve eğlenceli yapımların altında imzası bulunuyor.

Machinariumda ufak, şirin bir robotu kontrol ediyoruz. Hikayemiz bu sevimli robotun tamamen mekanikten oluşmuş bir şehrin hurdalığına atılmasıyla başlıyor. Oyundaki temel amacımız kısaca şehre geri dönerek, kötü robotlara dersini vermek ve sevdiğimiz robotu kurtarmak.
Oyunun bu basit gibi duran hikayesi sizi yanıltmasın. her tarafta gördüğünüz mekaniklere, paslanmış demirlere rağmen oyun bu insani duyguları size çok iyi yansıtıyor.

Oyunda amacımıza ulaşmak için bir çok macera yaşıyoruz. Bu maceralarda sizi çözmeniz gereken bir çok bulmaca yer alıyor. Ancak söylemeliyim ki oyundaki tüm bulmacalar çok zekice hazırlanmış, başta basit gibi duran bu bulmacalar bölüm geçtikçe zorlaşıyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ama hemen korkmayın; takıldığınız, geçmekte zorlandığınız yerlerde size ufak bir rehber yardıma koşuyor. Oyunun en üst-sağ köşesinde sizi bekleyen bu ufak rehber, küçük ve atari tarzı bir oyunla kilide ulaşmanızı istiyor. Bu ufak oyunda engelleri geçmeli ve örümcekleri vurmalısınız. Çok basit gibi dursa da rehbere ulaşmak için bir uğraş gerektiriyor, bu sebeple her zorlandığınız engelde rehberi açmayı tercih etmiyorsunuz. Örümceleri vurup, kilidi açıp, rehbere ulaşmak yerine; oyunda her yeri didik didik edip bulmacayı çözmeyi tercih ediyorsunuz ve bu özellik oyunu hem basitleştirmekten koruyor, hem de oyunda bulunan bulmacalara çok daha fazla kafa yormanızı sağlıyor.
Oyundaki bulmacaları çözmek için en gerekli şey tabi ki ekranda gördüğünüz ve etkileşime girebildiğiniz tüm nesneler. Her yeri didik didik edip nesneleri bulmalısınız, nesneleri bulmak ve almak için robotumuzun boyunu uzatıp-kısaltabiliyoruz. Bulduğunuz her nesneyi ya oynadığınız yada bir sonraki bölümde kullanmanız gerekiyor.

Örneğin; oyunun başlarında mekanik şehre girebilmeniz için bir giriş var. Ancak buradan sadece şehir polisleri geçebiliyor. Şehir polislerinin kafasında bir mavi renkte bir koni ve en üstünde yanan bir ampül bulunuyor. Köşede uran mavi boyayı hemen yanındaki suya döküyor, yerden bir koni alıyoruz. Nesneleri birleştirerek yaptığımız mavi boyanın içine koniyi batırıyoruz ve boyuyoruz. Ardından boyumuzu uzatıp, bir direğe tırmanıyor ve ampül alıyoruz. Boyadığımız mavi koniyi ve ampülü birleştirerek kafamıza takıyoruz ve rahat bir şekilde şehre girişimizi yapıyoruz. Gözünüz hemen korkmasın! Ekranı iyice gözden geçirdikten sonra nesneleri bulmanız zor değil. Ayrıca sürekli deneme-yanılma yöntemini uygulayarak bulmacanın çözümüne ulaşmakta mümkün, oyunda bulunan diğer robotların üstüne tıkladığımızda sizden yapmasını istediği şeyi, yine oyunun sağ-üst köşesindeki ampüle tıklayarak da sizin yapmanız gereken şeyi bir baloncuk içinde gösteriyor.
Oyunun grafiklerinden bahsedecek olursak; Machinarium, çok üstün bir grafik seviyesi sunmasa da flash ile hazırlanmış bir oyuna göre ve kendine has atmosferi ile sizi etkilemeyi başarıyor. Oldukça iyi tasarlanmış mekanlar, kullanabilir nesneler ve karakterler (bizim robotlar) oyuna çok iyi sentezlenmiş durumda. Oyunun o mekanik ve duygusal havasını çok iyi yansıtıyor.
Biraz da seslere değinelim. Machinariumda karakter seslendirmesi bulunmuyor, herhangi bir diyalog ve alt yazı yok. Oyunun tamamında anlatılmak istenen şey görüntüler ve baloncuklar içinde yansıtılıyor. Müzikler ise oyunun atmosferine çok uyumlu ve anlatılmak istenen duyguları çok iyi yansıtıyor. Oyunun Collectors Edition sürümünü satın alanlar, Floex in bestelediği bu müziklere ayrı olarak bir CD ile sahip oluyor.
Machinarium genel olarak bakıldığında, muhteşem görselliği, bulmacaları, hikayesi, müzikleri ile sizi ekranın başına kilitliyor. Bir çok konsol ve sistem içinde satışa sunulan yapımı herkese öneriyor ve iyi oyunlar diliyorum.

7 Mayıs 2013 Salı

Mount&Blade: Warband - Göz Atış

Warband, Mount&Blade'in ilk oyunundan sonra yine TaleWorlds tarafından geliştirilen ve 2010 yılında çıkış yapan; hayali orta çağ temalı bir rol yapma oyunudur. Tüm dünyanın oynadığı ancak yapımını Türklerin üstlendiği oyun, bu yüzden Türkler tarafından daha çok bilinmekte ve oynanmaktadır. Oyun çıktığı ilk dönemden itibaren çok iyi satış rakamları yakalamış ve mod yapımcılarının yaptığı modlar sayesinde çok daha fazla saatler oyuncuları ekran başında tutmuş ve tutmaya devam etmektedir.
Oyunda gerçekçi ve tarihsel modların yanında çok garip ve eğlenceli modlarda bulunuyor;
örneğin Assassin's Creed modundan bir kare
Günümüzde modlanmaya açık oyunlar, oyuncular ve özellikle de mod yapımcıları ve bu işle uğraşmayı seven oyuncular için daha çok rağbet görmekte ve sevilmekte. Oyunun eğlenceli oynanabilirliğine geçmeden önce grafiklere bir göz atalım. Maalesef oyunun tek kötü yanı grafikleri. Oyun en yüksek grafikte bile istenen grafik derecesine ulaşamıyor, yazının başında değindiğimiz modlar bile oyunun grafiklerini kurtaramıyor. Cansız gibi duran atlar, çizimlerinin ana hatlarından oluşan evler ve daha vasat olan birçok kaplama grafikleri yeterli seviyeye bile taşıyamıyor. Fakat iyi yanı oyunun bu grafik açığını kapatacak birçok özelliği var. Mesela her karakter farklı bir tipe sahip. Eğer 5000 askeriniz varsa dahi hepsi tek tek farklı suratlara sahip. Bu bence grafiklerin iyi bir yanı. Üzüldüğüm bir nokta var ki oda ekipmanlar. Birçok ekipman farklılığı var; misal kırık,dengeli vb. Ancak bu ekipman kalitesinin farkı oyuna empoze edilmemiş. Kırık olarak geçen bir eşya ile güçlendirilmiş olarak geçen bir eşyanın görüntü olarak hiçbir farkı yok. 
Seslere değinmeden önce oyunu da bu kadar eleştirmişken belirtmek isterim ki bir savaşta rakibimizin askerlerini yakın dövüş silahları ile öldürdükçe üstümüz kan olacak ve bir süre sonra tamamen kanla kaplanacağız. Bu savaşta ileri atılma, saldırma gücü veriyor resmen fakat tepelerdeki ağır arbeletlilerin okları sizi normale döndürüyor(!)
Grafikler yeterli seviyede olmasa da sizi tatmin edicektir
Oyunun grafiklerini yeterince eleştirdiysek gelelim seslere; şaha kalkmış bir atın kişneme sesi, çeliğin çeliğe çarpma sesi ve ölen bir adamın boğuk çıkan sesi. Hepsini Warband'da bulabileceksiniz. Warband etkileyici dünyasında sesleri neredeyse bire bir oturtmuş. Kirişten çıkan bir okun sesi, kınından çıkan silahın sesi ve bir atın toynak sesleri. Savaşı evinize getirmeye yetecek düzeyde olan ses kalitesi sunuyor bize. Ve en önemlisi, eğer savaşı kazanırsanız savaş sonu askerlerinizin sevinç naraları. Evet galibiyetin sevinciyle coşan askerlerimiz naralar atıyor. Huraaaa, hurrraaaaa.
Atların yere sertçe çarpan toynak sesleri, size ölümü getiren süvarilerin habercisi!
Bayrak Kapmaca, Takım Savaşı, Kale Kuşatması gibi bir çok oyun stiline sahip olan Warband yakanızı Multiplayerda da bırakmayacak. Arkadaşlarınızla beraber oynarken keyif alabileceğiniz bir oyun arıyorsanız doğru adrestesiniz. Warband adam öldürme üzerine para kazanılan ve kazanılan parayla seçilen ülkenin, seçilen birimine özel envanteri(silahlar, zırhlar) alabileceğiniz bir multiplayer altyapısına sahip. Oyunda server sistemini pek çözemedim. Sanırım parayla server alınıyor. İsterseniz botlarla tek başınıza da oynayabilirsiniz. Ya da arkadaşlarınızla beraber olup botlara karşı savaşabilir,farklı takımlarda olup botlara hükmederek savaşabilirsiniz de. Multiplayer'ın en güzel özelliği ise Warband için geliştiren modlarla uyumlu olması. Her modu server bulduğunuz sürece multiplayer olarak oynama imkanına sahipsiniz. Talewords'un oyunculara yaptığı en büyük iyiliklerden biri modlarla barışık olması ve bu multiplayerın aktifliğini gerçekten etkiliyor.


Savaş alanları atmosfer bakımından başarılı
Savaşlarla bölünmüş Kalradya'ya barış getirebilecek misiniz?
Kalradya adında bölünmüş bir diyar içerisinde Kergit Hanlığı, Svadya Krallığı, Rodok Krallığı, Sarranid Sultanları, Nord Krallığı ve Veagir Krallığı olmak üzere 6 devlet bulunmakta ve her devlet kendini diyarın imparatoru olarak görüyor kendine özgü bir şekilde. Her krallık kendine özgü birimlere ve silahlara sahip. Her ülkenin birbirine karşı farklı alanlarda üstünlüğü var ve bu çok iyi dengelenmiş. Misal Kergitler açık alanda çok üstün olmalarına rağmen Rodok ve Nordlar kalelerde sağ asker bırakmıyor. Devlet yapay zekaları gerçekten iyi. Çoğu devlet iki cephede birden savaşmak istemiyor ve gerektiğinde diğer bir devletle ateşkes antlaşması imzalıyor. Fakat bu ateşkesler uzun sürmüyor. Sürekli sınır vakaları gerçekleşiyor. Misal bir köy diğer devletin imarında bulunan bir köyden inek, kız kaçırıyor ya da bir kral rakip topraklarda ki köyü kendine vergiye bağlıyor. Zorda olsa bir kral lordlarını başka bir krala kaptırdığında savaş açabiliyor. Krallıkların en önemli noktalarından biri gerçekteki milletlerden esinlenmiş olmaları. Örneğin Svadya, Rodok ve Nord daha Avrupa tarzı, Sarranidler Arap ve Kergitler de Türk-Moğol tarzı bir savaş ve millet yapısına sahip.
Oyunda ne yaparsanız yapın savaşlar ticaretin can damarını oluşturuyor ve ticaret bizim kendimizi geliştirebilmemizin en önemli yollarından biri. Ticaret köyler ve kervanlar vasıtası ile yapılıyor. Üretimi yapan köy kervanlar aracılığı ile malları şehirden şehire dolaştırıyor. Ve bir kervan savaşın en karlı yönünü oluşturuyor.Eğer ki kervanı yakalayıp yenebilecek gücünüz varsa ,buraya dikkat çekmek istiyorum eğer yeterli gücünüz varsa ve savaşı kazanırsanız ticari mallar, yiyecekler ve ekipman elde ediyorsunuz. 
Yeteneklerinizi geliştirerek envanterinize alabileceğiniz eşya sayısını da arttırabilirsiniz. Yeteneklere değinmişken oyunun singleplayer yapısı RPG tarzını benimsiyor. Savaşarak, ticaret yada görev yaparak kazandığınız beceri puanları size farklı sınıflarda farklı puanlar veriyor. Ve bu puanları kendinizi istediğiniz şekilde geliştirmek için kullanabiliyorsunuz. Örneğin savaş alanındaki kullandığınız silahlara göre farklı şekilde gelişim gösterebilirsiniz (Tek elli, çift elli, mızraklar, yay-arbelet, fırlatma silahları vb.) bunun yanı sıra çeşitli özelliklerde bulunuyor. Örneğin eğitim puanınızı arttırarak yanınızda savaşan askerleri daha çabuk geliştirebilir, mühendislik özelliğinizi geliştirerek kale savaşlarında gerekli yapıları daha kısa sürede oluşturabilir, güç puanıyla karakterinizin gücünü yada Karizma ile birliğinize ekleyebileceğiniz asker sayısını arttırabilirsiniz. Savaşlarda ki başarınız ekipmanlarınıza da bağlı. Zayıf bir zırh kolay ölüm demekken güçlü ve kaliteli bir zırh zafer anlamını taşıyabiliyor. Ancak bu ekipmanlar için de para gerekli. Parayı savaşarak, turnuvalara katılıp üstünüze bahis oynayarak, görev yaparak, yağmalayarak ve kralın size bir yeri tımar olarak vermesiyle elde edebilirsiniz. Ancak sizin gelirleriniz de savaşlarla doğru orantıda. Köyünüz yağmalanabilir, kervanlar yola çıkmayabilir veya esir düşebilirsiniz. Kısacası ekonominiz pamuk ipliğine bağlı. 
Bu kadar savaş ve ekonomiden bahsetmişken birde savaşın iç kısmını tanıtalım. Savaş alanı en fazla 150 kişi alabiliyor fakat bu sayıyı ayarlardan azaltabilirsiniz. Kalabalık olan bir ordu daha çok askerini savaşa sokabiliyor.Mesela bir askeri sefere yakalandınız sizin 100 askeriniz onların 1700 askeri var,sizden 20 kişi katılıyorsa onlardan 130 kişi katılacaktır. Bu durumdan ne kadar hoşlanmasamda oyuna biraz denge getirmiş. Ancak sayılar biraz orantısız bu yüzdende esir düşmeniz kolaylaşıyor. Sonuçta siz Cüneyt Arkın değilsiniz ve karşınızdakiler de kolay av değil. Öyle bir durumda askerlerden uzaklaşırsanız kaçma seçeneğiniz mevcut ya da birkaç askeri arkada düşmanı oyalaması için bırakabilirsiniz. İkisinden birini uygulamadan önce uyarmak isterim. Savaştan kaçmak grubunuzun moralini büyük ölçüde düşürecek ve savaştan kaçtığınızı duyan birçok lord sizi kınayacaktır. 
Kaçmaktan bahsediyorduk değil mi? Kaçmak için harita hızınızın yüksek olması gerek. Yoksa kaçtığınız ordular peşinize düşüp sizi tekrar yakalayabilir ve kıymetli özgürlüğünüzü elinizden alabilir. Bunu istemeyiz bu yüzden harita hızımız yüksek olmalı. Harita hızını etkileyen birkaç faktör bulunmakta. Atınızın olup olmaması, çevikliğinizin yüksekliği, bazı yetenekleriniz, ordunuzun morali, ordunuzun yaya olup olmaması ve gece gündüz farkı. Evet doğru geceleri gerçekten yavaşlıyorsunuz. Kör karanlıkta delicesine koşmaktansa yavaş ve akıllıca hareket etmeyi tercih ediyorsunuz fakat bu tercih sizin elinizde değil, oyunun sunduğu bir tercih. Bu tercih yetenekleriniz geliştikçe biraz sekteye uğruyor.
Oyundaki RPG ögeleri oyunu daha eğlenceli hale getiriyor
Şimdi zaman, silah kuşanıp atınızı düşmanın üzerine sürme zamanı! Onları yeryüzünden silebilecekmisiniz? Adınızı Kalradya tarihine yazdırabilecek misiniz? Şimdi size soruyorum. Tüm bunları gerçekleştirirken, bir krallığın gölgesinde mi yürüyeceksiniz yoksa, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar Kalradya'ya mı hükmedeceksiniz? Karar sizin.
Herkesin kesinlikle denemesi gereken Warband, etkileyici dünyası ile sizi mest edicek.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Rome: Total War - Göz Atış

2013'ün son çeyreğinde çıkması planlanan Rome 2: Total War serisinin ilk oyununa dönüş yapıyoruz. Bir tarafta yıkılan ve yükselen krallıklar diğer tarafta Roma’nın kontrolünü almak için birbiriyle uyumlu üç aile. Peki siz hangisi olmak isterdiniz.
Grafikler ne kadar eski olursa olsun, büyük savaş meydanları sizi cezbedicek
"Yenilenler yenenlerin kurallarıyla oynamak zorundadır"     
Sözü söyleyen yaşlı imparator Gaius Julius Sezar. Elbette daha tahta oturmamış. Rakibi olan Brutileri yani Brutus ailesini ve Scipileri dize getirmemiş bir Sezar. Biz ise eğer Sezar olmak istersek Julius hanesinde başlamayı seçiyoruz. Sakın sanmayın bu adam Sezar hemen alır Roma’yı. Öyle bir umudunuz varsa suya düşmüş demektir çünkü Sezar olsakta Roma için Senato’nun verdiği bizi çok zorlayan görevleri ve fetihleri gerçekleştirmeliyiz. Elbette ki tek seçeneklerimiz bunlar değil. Galya ,Britonlar, Germenler, Dacialar, Pontus ve yükselen Mısır Firavunluğu gibi birçok devlet var. Benim en sevdiğim savunma olarak en eğlenceli olanı yani Yunan Koloni Şehirleri. Eğer Roma hanelerinden biri olmayacaksanız dikkatli olmalısınız. Çünkü müttefik bile olsanız Senato gözünüzün yaşına bakmıyor. Çıkarları uğruna yakıp yıkıyor her şeyi. Geldim, gördüm, feth ettim diyor ardından Sezar.
Oyun oldukça geniş bir harita deneyimi sunuyor
"Phalanx düzeeeeeeen al, mızrak duvarı hazır!"
Ses ve grafiklere bir göz atalım. Çıktığı yılı düşünecek olursak pekte karamsar olmamalıyız sonuçta oyun Cry Engine 3 ile yapılmadı. Grafikler kötü olsa da askerlerin savaş naraları özellikle Galya’lılarınki insanı heyecanlandırıyor. Galyalılar üstünüze koşarken saflarınızda ki tedirginliği hissedebiliyoruz.
"Diego dur Allah'ını seversen sende, zaten ortalık karışık"
Her şey grafik değildir eğlenmekte önemlidir bazen.
Neyse her şey savaş değil maalesef. Önce ekonomi. Ve özellikle dikkat etmeniz gereken nüfusunuz elbette. Eğer yeterli kalacak yer olmazsa yeterli sağlık koşulu sağlayamazsanız ve ya yiyecek kıtlığı baş gösterirse kara ölüm kapınızda demektir. Ve kara ölümün sardığı bölgede ki insanları kaçırmak çözümden çok salgını güçlendiriyor. Grafiklerle kaybettiği puanı akıllıca yöntemlerle geri kazanıyor Rome böylece.
Örneğin para yetmedi ve tarlaları geliştiremediniz. O zaman birkaç tur sonra nüfusunuzu göremeyebilirsiniz. Ayrıca bir şehri geliştirmek mi istiyorsunuz? O zaman yeterli nüfus sağlanmalı. Kara ölüm halkı öldürüyor demeyin eğer ki bölgede ordunuz varsa şehirde ve ya bölge sınırları içerisinde toplu ölümler başlıyor. Hele de Roma Haneleri ile savaşta iseniz ve ordularınız kara ölüm yüzünden can çekişiyorsa işiniz zor demektir. Bir de deniz savaşları var. Önemli bir gelir kaynağı olan limanları bloke etmek ve ya korumak gemilerinizin elinde. Deniz savaşlarına katılamamak eksiklik yaratsa da kara savaşları ve imparatorlukların çekişmesi bu eksiği kapatıyor.
Peki siz kuzeyde ki barbar halklardan biri mi, doğudaki Helenistik uygarlıklardan biri mi, çöl halklarından ya da Rusya’nın karlı tepelerinden gelen halklardan mı olacaksınız? Elbette ‘’Geldim, gördüm, yendim.’’diyen Gaius Julius, ’’Zafer kazanmayı bilmekten çok onu nasıl kullanacağını bilmek önemlidir’’ diyen Quintus Scipi ya da ‘’Kılıçlar kınından çıkınca seni onu kullanmaktan men etmelerine izin verme.’' diyen Brutus üçlüsünden biri de olabilirsiniz.
Kale savaşları oyundaki en eğlenceli savaşlardan
Genel olarak bakacak olursak bu oyunu her Total War serisi seven oynamıştır zaten (Rome:TW'yi oynamayanı Total War'cı saymıyoruz maalesef..), ama hala oynamadıysanız ve Rome 2: Total War'ı bekliyorsanız bu oyunu kesinlikle denemelisiniz, sizi uzun süre oyalayacaktır. Sözün bitimine gelmişken artık kalemleri kaldırmanın yerine kılıcı kınından çıkarmanın vakti sizce de gelmedi mi? Haydi savaş meydanlarına, herşey Roma için!

30 Nisan 2013 Salı

London 2012: TOVG - Göz Atış

Sega London 2012: The Official Video Game ile, olimpiyat video oyunlarındaki kötü düşüşe son demeye hazırlanıyor. Bilindiği gibi bundan önce çıkan olimpiyat video oyunları, oyuncuları yeteri kadar tatmin edememekten ve olimpiyat havasını iyi yaşatamamaktan dolayı bekleneni veremiyordu. Sega, serinin son halkası ile büyük bir toparlanma içerisine girmiş durumda. Oyun çıkmadan önce yayınlanan trailer videosu da oyundaki atmosferin, gerçekten görülmeye değer olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Gelin isterseniz London 2012yi pistlerde görelim.
Oyunu açtığımızda karşımıza ilk olarak gamepad uyarısı geliyor. Oyun kontrolleri gerçekten PC oyuncuları için zor nitelikte. Her yarışta farklı kombinasyonlar kullanıldığından dolayı klavye ile oynamanız çok zor gözüküyor. Bu yüzden bizimde önerimiz bir gamepad kullanmanız. Kontrol sorununu aştıktan sonra bizi güzel dizayn edilmiş bir ana menü karşılıyor. Renk paletleri, resmi olimpiyat renklerinin aynısı. Menüler sade ve şık gözüküyor. Menüde hemen oyun modlarına göz atıyoruz. Öncelikle oyunda tek kişilik bir mod bulunuyor. Bu arada istediğimiz bir ülkeyi seçerek, farklı spor dallarında bu ülkeyi temsil edebiliyoruz. Bunun yanı sıra kendi istediğimiz spor dallarını seçerek istediğiniz şekilde yarışabiliyorsunuz. En önemli özelliklerden biri tabi ki Multiplayer bölümü. Bu bölümde Sega bir ilke imza atıyor ve dünyanın en büyük spor organizasyonundaki rekabeti dünya çapındaki liderlik tablolarıyla online arenaya taşıyor. Liderlik tabloları online oynarken kazanılan kişisel madalyaların listesine tutarak, her bir kişisel madalyayı o ülkenin madalya tablosuna ekliyor. Kazandığınız her madalya ülkenizin sıralamadaki yerine etki ediyor ve dünya çapında spor başarısı elde etme hissini yaşamanızı sağlıyor.
Sizde McCarthy gibi en birinci olabilirsiniz..
Spor dallarına değinelim. Oyunda olimpiyatlarda yer alan ve oynanabilirliği en yüksek sporlar yer alıyor. Bunların içinde voleybol, masa tenisi, halter, koşu, bisiklet, cirit atma, okçuluk gibi bir sürü spor dalı var. Ama gözünüz korkmasın, kontroller zor olmasına rağmen her yarıştan önce size eğitim veriliyor ve bu sayede oyuna kısa sürede adapte olabiliyorsunuz. Ancak bir spor dalının inceliklerini öğrendikten sonra, başarısız olmanız mümkün değil gibi bu oyunun oynanma süresini kısaltıyor. Ve bu nedenle tek kişilik oyun modundaki Olimpiyat oyunu da çok kısa sürüyor.
Oyunun kendini tekrar etmesi dışında, oyunu baltalayan diğer bir unsur ise resmi sporcuların oyunda bulunmaması. Yani oyunda dünyaca ünlü sporcular yer almıyor. Bunun yerine her ülkeye göre isimlendirilmiş, farklı sporcular bulunuyor.
Sporcuların gerçek isimleriyle oyunda bulunmaması oyunda bir eksilik yaratıyor
Tüm eksilerine rağmen oyun bize, olimpiyat ruhunu ve coşkusunu yaşatıyor. Yarışlar ve maçlar sırasındaki heyecanlı spikerler, seyirciler ve coşkulu sporcular yanı sıra açılışlar, ara geçişler sizi havaya sokuyor. Oyundaki sesler başta çok iyi gelse de spikerlerin bir süre sonra kendini tekrar etmesi sizi de sıkacaktır. Ama yarış sonrası altın madalya kazandığınızda, milli marşınızın çalınması sesleri kurtarıyor. Oyundaki olimpiyat atmosferi çok yüksek, bunun diğer bir nedeni de oyunun grafiklerinin yeterli seviyede olması. Ufak tefek grafiksel hatalar bulunsa da oyundaki grafikler oldukça iyi. Tüm bunlar göz önünde bulunduracak olursa London 2012, kısa sürelide olsa sizi eğlendirmeyi başaracak düzeyde bir oyun.
Oyundan kareler;

Street Fighter X Tekken - Göz Atış

İki yiğit çıktı meydane ikiside birbirinden merdane.. diye sözlere başlıyorum. Street Fighter X Tekken, dövüş oyunlarının vazgeçilmez iki firmasını bir oyunda bir araya getirmeyi başardı. Öncelikle en başa gidelim, Namco ve Capcom'un yaptıkları anlaşmaya..

2010'da oyun dünyasında çok önemli bir haber patladı. Namco ve Capcom güçlerine birleştirerek iki oyun çıkartıcaklardı. Tekken X Street Fighter ve Street Fighter X Tekken. Bu iki oyun arasından ilk çıkan Street Fighter X Tekken oldu, ve yapımını Capcom üstlendi. Tekken X Street Fighter'ın daha sonraya ertelenmesinin nedeni ise zaten geliştirilmekte olan bir Tekken oyunu bulunmasıydı. Zaten Street Fighter IV ile iyi bir iş çıkartan Capcom, bu işe elini atarak yeni oyunu çıkartmaya karar verdi. Duyurulduğu günden beri hiç soğutulmayan, ekran görüntüleri ve haberler ile sıcak tutulan oyun nihayet piyasada yerini aldı ve bende deneme şansını buldum.
Karakter modellemeleri ve dövüş alanları Street Fighter tarzında

Oyuna geçecek olursak Capcom'un Namco'dan yardıma aldığı çok belli, çünkü oyuna aktarılan Tekken karakterleri Namco'nun Tekken oyunları ile birebir aynı. Zaten bunu oyunun açılışındaki sinematik videodan da anlayabiliyoruz. Oyunda karakterler genel olarak ikiye ayrılmış durumda, mavi taraf Street Fighter; kırmızı taraf ise Tekken dövüşçülerine ait. Oyunda Street Fighter'dan Ryu, Ken, Chun Li, Cammy, Guile, Abel, Dhalsim, Sagat, Rolento, Ibuki, Poison, Hugo, Rufus, Zangief, Vega, Balrog, M Bison, Juri, Akuma bulunuyor; Tekken'den ise Kazuya, Nina, Asuka, Lili, Heihachi, Kuma, Paul, Law, King, Marduk, Hwoarang, Steve, Bob, Julia, Yoshimitsu, Raven, Jin, Xiaoyu, Ogre. Oyunda bana göre yeterli sayıda karakter mevcut ancak DLC'ler ile karakter sayımızı genişletebileceğiz.
Oyunun daha hemen başında önceki Street Fighter oyunlarının temel alındığını anlayabiliyoruz. Menü tasarımları, oyun modları vs. herşey size bir Street Fighter oyununda olduğunuzu gösteriyor. Menü arkaplanlarında genel olarak karşı karşıya gelmiş SF ve Tekken karakterleri yer alıyor. Oyundaki temelde bundan oluşuyor. 2vs2 temeli olan oyun, değişmeli (tag) sistemi ve aynı anda dövüş sistemini barındırıyor. Yani bir maçta 4 kişi birden aynı anda mücadele verebiliyorsunuz. Oyunun hikaye moduna değinecek olursak, çok kısa bir gözlem yapma şansım olsa da Tekken’de ki gibi bir hikaye modu beklemeyin, oldukça sıradan ve direk olarak maçlara dayanan bir hikaye modu bulunuyor. Birçok dövüş oyununa göre sınıfta kalmış durumda bir hikaye modu var, oyunda SF ve Tekken olmak üzere bir çok karakter bulunmasına rağmen Capcom’un çok sıradan bir hikaye modu yapması beklentilerimi karşılamadı diyebilirim. 
Hikaye modunu geçicek olursak Capcom online modu eklemeyi tabiî ki unutmamış. Bence oyunun en önemli modlarından biri bu çünkü online modunda gerçekten zevk alıyorsunuz. Dövüş dinamikleri ise gerçek bir çekişme sağlıyor. Hem klasik Street Fighter, hemde klasik bir Tekken oynanışı sunabilen yapım bu sayede iki oyuna da aşina olan oyuncular için yabancılık hissettirmiyor. Bunun nedeni ise Capcom’un, Tekken karakterlerinin önceki Tekken oyunlarında bulunan komboları ve dövüş dinamiklerini birebir oyuna aktarması. Street Fighter gelicek olursak onda da aynı durum söz konusu, oyunun ana dinamiklerinden kesinlikle uzaklaşmamış. 2vs2 dövüş sistemine tekrar değinecek olursak bu Street Fighter’a bir çok özellik katmış durumda. Seçtiğiniz iki karakteri oyun anında kombolar ile değiştirebiliyorsunuz, oyundan çıkardığınız karakterin bu sırada canı doluyor ve tekrar oyuna aldığınızda canı belli bir yere kadar dolmuş bir şekilde oyuna dahil oluyor. Bu özellik oyuna çok büyük renk katmış diyebiliriz, çünkü başa baş giden bir dövüş esnasında canlar azalınca hızlı olan oyuncu karakterini değiştirip, maçın kaderini değiştirebiliyor. Bu da oyuna dövüş gerçekten bitene kadar bitmeyen bir heyecan sunuyor.
Tekken karakterlerinin kendilerine has komboları oyunda eksiksiz yer alıyor

Grafikler ise Street Fighter IV’dan farklı durmuyor. Oyundaki karakterler iyi tasarlanmış, Street Fighter karakterleri önceki oyun ile aynı, ama oyunun çıkışından önce herkesin merakı Tekken karakterlerinin oyunda nasıl duracağıydı ki Capcom, bütün Tekken karakterlerini çok iyi tasarlamış. Oyunda bütün karakterlerin iki temel kıyafeti bulunuyor. Bunların arasındaki tek fark ise renkleri. Ancak bütün karakterlere boş üç slot verilmiş, bu slotlar ile karakterleri istediğiniz renklere göre değiştirebiliyorsunuz. Oyunda bulunan haritalar yani dövüştüğümüz arenalar, Street Fighter’ın genel havasına uymuş. Oyunun müzikleri ve sesleri de oldukça iyi. Özellikle oyun içinde çalan müzikler ve karakterlerin sesleri sizi oyunun içine çekiyor.
Genel olarak bakıldığında Capcom, Namco’nun da yardımı ile iyi bir iş ortaya çıkarmış. Dövüş oyunu severlerin kaçırmaması gereken, PC sahiplerinin ise kesinlikle kaçırmaması gereken bir oyun, zira Tekken X SF’nin sadece konsollara çıkacağını düşünecek olursak PC kullanıcıları için bir nimet olarak gözüküyor.

Homefront - Göz Atış

Birleşik Devletleri deviren Kore’yi üç başıboş asker yıkıyor(!) Haydi hayırlısı...
Yakarım bu gezegeni yakarım!
Homefront’un en başta belirtmek istediğim özelliği, girişten tutun oyunun sonuna kadar harika bir senaryonun olması. Gerçekten başlangıç ve ara sahnelerde yayınlanan görüntüler sizi oyuna hazırlıyor ve mükemmel bir istek yaratıyor. Oyunun görüntüleri Kuzey Kore başkanının ölmesi ve yerine onun oğlunun geçmesi, ardından Birleşik Kore Devleti’nin kurulması ile başlıyor. Daha sonra Kore devleti, zayıflayan ABD’ye saldırıyor ve ülkeyi mahvediyor. Oyun bu denli ilginç görüntülerle başlıyor. Amerikalı arkadaşlarımızın esir alındığımız otobüse çarpması ve bizi kurtarması ile oyun start alıyor. Ancak oyuna girdiğinizde, reklamında lanse edilen oyundan çok daha sıradan bir FPS havasına bürünüyor. Oyundaki silah kullanımı ve hareketler internet üzerinden oynanan sıradan FPS tabanlı oyunları aratmıyor. Oyunun en büyük eksiğinden biri yapay zeka. O kadar aptal(!) düşmanlarla karşı karşıyayız ki kendinizi Rambo sanabilirsiniz. Bir ordunun bulunduğu alanda koşuşturuyoruz ve hatta görebilecekleri ufak tepelere, gözledikleri yerlere çıkıyoruz ancak silah ile ateş etmediğimiz sürece sizden haberleri bile olmuyor.
Savaşlarda en çok zarar gören sivil halktır, oyunda bunu hissedebiliyoruz
Su tabancalarını hazırlayın
Oyundaki grafikler vasatı aşamıyor. En yüksek çözünürlükte ve yüksek ayarlarda oynamanıza rağmen beklediğiniz grafikleri bulamayacaksınız. Modern Warfare’dan beri aynı grafik motorunu kullanan Call of Duty serisinin o eski grafik motorunu bile arar oluyorsunuz. Kötü patlama ve silah efektleri, oyundaki binalar ve yapıların kötü görüntüsü göze batıyor. Silahların tamamı ise birbirine benzer durumdalar. Ve özellikle silah değiştirme gibi durumlarda ortaya grafiksel hatalar çıkıyor. Seslere geçicek olursak, müzikler menülerde ve ara geçişlerde iyi olsada oyunda çok duyulmuyor. Sizi atmosfere hazırlayan müzikler yok. Oyundaki silah ve patlama gibi sesler ise kulağa hoş gelmiyor. Oyundaki seslendirmeler ise iyi duruyor. Özellikle Koreli askerlerin konuşmaları oyuna artı kazandırıyor.
Grafikler göze batmasa da her zaman bekleneni veremiyor
Beklenileni veremedi
Oyuna genel olarak baktığımızda kötü olmasa da vasat bir FPS örneğinin dışına çıkamıyor. Özellikle oyun çıkmadan önce yayınlanan videolar oyun severleri çok heyecanlandırsa da oyuna yeteri kadar emeğin verilmediği THQ bünyesinde olan oyunun yapımcısı Kaos Studio’nun kapanmasından belli oluyor. Her ne kadar vasat bir FPS oyunu olarak kalsa da hikaye ve kurgusu sebebiyle oynanmayı hak eden bir oyun, keyifli oyunlar..

Call of Duty Modern Warfare 3 - Göz Atış

Sizde kan kokusunu alıyormusunuz? Ve büyük bir gürültü... Bunlar 3. Dünya Savaşı’nın izleri. Aylardır büyük bir merakla beklenen Infinity Ward ve Sledgehammer’ın ortak yapımı, Modern Warfare serisinin 3. oyunu raflarda yerini aldı.

Farklı soslar aynı tatlar



Call of Duty serisi Modern Warfare serisinin ilk oyunundan beri aynı grafik motorunu kullanıyor. Grafikler günümüz oyunlarına göre çok kötü olmasada, geriden geldiğini söylemek zorundayız. Hele ki Battlefield 3 gibi rakibi karşısında bu grafiklerle savaşmaşı çok zor gözüküyor. Savaş alanları, şehir içleri ve binalar oldukça iyi tasarlanmış. Ancak her sahnede gözünüze batan eski yapılar bulunuyor. Bazen nesnelerin cansız ve göze hoş gelmeyen grafikleri oyun için yetersiz kalıyor. Oyunun gerçekten en büyük eksikliği grafikler, Call of Duty ekibi neyin peşinde bilmiyoruz ama eğer bir oyun daha bu grafik motoruyla piyasaya çıkarsa çok büyük eleştiriler alacaktır. Oyundaki çoğu silah, bina ve nesneler önceki oyunlara ait. En başta gözünüze batmıyor ama önceki oyunları oynayan oyuncular, silahları hemen tanıyacaklardır.
Seslere gelecek olursak patlama ve silah sesleri neredeyse oyunun tamamı gibi önceki oyunlara ait. Sesler kulağa hoş gelmiyor. Müzikler oyunda yer alsada, aksiyon anlarında sizi gaza getirecek müzikler bulunmuyor. Bunun yerine bölüm sonlarındaki zafer müzikleri insanı birazda olsa tatmin edebiliyor.
Grafiklerde fazla bir gelişme yok, savaş alanı ise her zamanki gibi küçük ve kargaşa içinde
Soap, Yuri ve Price!

Oyunun en güçlü noktası senaryo kısmı. Serinin tüm oyunlarında olduğu gibi başarılı bir iş çıkartılmış. Özellikle Soap ve Price gibi efsane isimleri yeniden görmek hoşunuza gidiyor. Oyunda Almanya’da, Fransa’da, Somali’de ve bir çok ülkede daha bulunuyorsunuz. Hatta Fransa, Paris’te Eyfel Kulesi’nin yıkılışına bile şahit oluyorsunuz. Yeni oyunda Makarov’un peşine düşürüyoruz ve bu çok heyecanlı bir serüveni ekranlarımıza taşıyor. Özellikle oyunun son sahnelerinde duygulanabiliyorsunuz. Kurtarılamayan Soap, bunun ardından deliren ve Yuri’nin canına okumaya çalışan Price, son bölümde Makarov tarafından öldürülen Yuri .. Oyun gerçekten duygusal sahnelere sahip.
Oyunun oynanabilirliği önceki oyunlarla aynı gibi. Bu seriye alışkın olan oyuncular en başından beri oyuna yabancılık çekmeyek, klasik bir Call of Duty FPS oyunu var karşımızda. Oyundaki yapay zeka çok iyi. Regular seviyesinde bile oynarken gerçekten zorlandığınız bölümler olabiliyor. Ayrıca oyunun senaryo modunu tamamen bitirmek için çeşitli bölümlerdeki intelleri toplamanız gerekiyor. Ama bu en başta bir çok oyuncu tarafından atlanıyor. O kadar aksiyonun içinde kim gereksiz gibi gözüken intelleri toplayabilir ki.
Oynanış dinamikleri eski Call of Duty oyunları gibi, bunda da bir gelişme yok
Fanboylar sağolsun!
Oyuna genel olarak bakıldığında rakibi Battlefield 3’ün çok gerisinde kalsada, kısada olsa heyecanlı senaryosu ile oyuncuları ekran başına kilitleyecektir ve her zamanki gibi yüksek satış rakamlarına ulaşacaktır. Yenilenmiş grafik motoru ile hazırlanmış yeni bir Call of Duty oyunu dileklerimizle esen kalın.